Zeynep çokuluslu bir şirkette orta düzey yönetici idi. Şirket toplantılarında fikirlerine hep karşı görüş öne süren Mert’e karşı öfkesini kontrol etmekte zorluk yaşıyordu. Mert narsistik kişilik özelliklerine sahip, toplantılarda hep son sözü söylemek isteyen baskın ve manüpülatif bir kişilikti. Grup içinde farklı görüşler olmasını tercih eden yöneticileri tarafından bir denge unsuru olarak görülüyordu. Bu durumdan aldığı cesaretle özellikle toplantılarda iğneleyici ve provakatif bir tarz benimsiyordu. Çoğu zaman sakin bir mizaca sahip olan Zeynep toplantılarda fikirlerine sıklıkla karşı çıkan ve bunu da çoğu zaman iğneleyici ve provakatif bir tarzda dile getiren Mert’e karşı birkaç kere sesini yükseltmiş ve karşılıklı yüksek sesle tartışmışlardı. En son gene böyle bir tartışmada Zeynep toplantıyı terk etmiş ve sonradan kendini çok kötü hissetmişti. Kendini kötü hissetmesinin temel sebebi bu durumu yönetemediği için hissettiği yetersizlik duygusu idi. Ayrıca şirkette kontrolsüz olduğuna dair bir algı oluşturduğunu düşünüyor, bunun da kariyerini olumsuz etkileyeceğinden korkuyordu.
Yukarıda verdiğim örneği eminim çoğunuz iş hayatınızda en az bir kere deneyimlemişsiniz veya tanık olmuşsunuzdur.
Öfke antik çağdan bu yana hep gündemde olmuş ve üzerinde çok düşünülmüş ve yazılmış bir olgudur. Romalı Stoacı filozof (MS.4 – MS 65) Seneca felsefenin ana amacının yaşamı anlamlı hale getiren ve zenginleştiren erdemli ilkeleri ortaya koymak olduğunu düşünüyordu. Bu amaca yönelik yazdığı önemli eseri ‘ Öfke Üzerine’ dir. Seneca bu eserinde öfkeyi geçici bir delilik olarak ele alır ve tarihte yol açtığı dramatik sonuçlarından örnekler verir. Öfkeden kurtulunması gerekli bir durum olarak bahseder.
Bugün ki anlamda öfke kontrolünü ilk ele alan filozoflardan biri de Aristoteles dir. Aristoteles Seneca’dan farklı olarak öfkeyi kurtulunması gerekli bir duygu olarak ele almaz. Aristoteles aksine herkesin öfkelenebileceğinden, fakat öfkenin doğru insana, doğru amaçla ve ölçülü bir şekilde yönlendirilmesi gerektiğinden bahseder.
Bugün modern psikolojide kabul gören görüş her insanın öfkelenebileceği, bunun normal bir tepki olduğu, sorunun öfkelenmek değil öfkemizi kendimizin ve başkalarının zarar görmeyeceği şekilde doğru yönetmek olması gerektiği yönündedir.
Öfke bedenimizin algıladığı tehditlere karşı verdiği doğal bir yanıttır. Öfkelendiğimizde vücudumuz adrenalin salgılar, kaslarımız gerilir, kalp atım hızımız ve kan basıncımız artar. Bu değişiklikler vücudumuzu tehlike ile savaşmaya veya kaçmaya hazır hale getirir.
Öfkeliyken, genelde kendimizi doğru ifade edemeyiz. Neden sinirlendiğimizi karşımızdakine anlaşılır bir şekilde anlatmakta zorlanırız. Öfke duygusu bizi öyle kuşatmıştır ki, o sırada objektif bakış açımızı yitirir, kendimizin tamamen haklı, karşımızdakini tamamen haksız olduğunu düşünürüz. Çoğu zaman, tartışma bittiğinde, karşımızdaki aslında bizim neye kızdığımızı bile tam olarak anlayamaz. Bunun sonucunda da, çözüm bulunamadığı için, aynı tartışma muhtemelen gelecekte de devam eder.
Peki bu durumlarla nasıl başedeceğiz?
Öfkemizin sebebini bilmek öfke kontrolündeki en önemli adımdır. Öfkemizin temel belirleyicisi yaşanan olaya yüklediğimiz anlamdır. Olaylara çocukluğumuzdan itibaren oluşturduğumuz ve şemalar dediğimiz düşünce kalıpları üzerinden otomatik olarak anlam yükleriz. Yüklediğimiz anlam bazen gerçek ve doğru olabilir, fakat bazen de bilişsel çarpıtma dediğimiz yanlış değerlendirme kalıplarımız ile bambaşka, gerçekten uzak ve bizi gereksiz yere öfkelendiren anlamlar da olabilir.
Yukarıdaki olgu örneğinde, Zeynep’in Mert’in karşı çıkışlarına verdiği sert tepki öncesi aklından geçen otomatik düşünceler muhtemelen ‘ Beni aşağılamaya çalışıyor’ ‘ Ben yetersiz miyim?’ ‘ Cevap vermezsem değersizleşirim’ ‘ Mert beni sevmiyor ve yıpratmaya uğraşıyor’ ‘Beni aptal durumuna düşürmeye çalışıyor’ tarzında düşüncelerdir. Bu düşüncelerin yolaçtığı duygular da doğal olarak kaygı ve öfke olmakta, davranış olarak da sesini yükseltip tartışma ve odayı terk etmek gibi tepkiler ortaya çıkmaktadır.
İnsanlar kendini ifade edemediğini, engellendiğini veya haksızlığa uğradığını düşündüğünde öfkelenir. Öfkesini zamanında ve kontrollü bir şekilde ifade etmeyen kişilerde psikosomatik şikayetler veya başka zamanlarda olayla orantısız öfke patlamaları görülebilmektedir.
Öfkenin ortaya çıkışında etkili olan duygu ve düşüncelerimizin farkına vardığımız ve bunları kabul ettiğimiz oranda öfkemizi kontrol edebilmemiz mümkün olacaktır. Genellikle çözüm üretme yetenekleri gelişmiş kişiler daha az çaresizlik ve engellenmişlik duygusu yaşarlar ve öfke düzeyleri de daha düşüktür. Bu nedenle öfke yaşadığımız durumları sistematik olarak ele almalı, hangi düşünce ve duyguların bizi öfkelendirdiğini saptamalı, bunların gerçek mi yoksa bizim kafamızda oluşturduğumuz gerçekdışı anlamlandırmalarla mı ilişkili olduğunu anlamalı, çözüm yolları üzerine çalışmalıyız. Bunu bir terapist ile işbirliği içinde yapıyor olmak size daha fazla yardımcı olabilir.
‘Dur, Sakin ol ve Düşün’ tekniği de toplantılarda öfke kontrolü için kullanabilirsiniz. Eğer bir tartışma sırasında öfkelenir ve sesinizi yükseltmeye başlarsanız konuşmayı durdurmak, derin nefes alarak 10 dan geriye doğru saymak ve nasıl davranmanın daha mantıklı olacağı, olay ile ilgili düşünceleriniz geçerli olup olmadığı üzerine düşünmek size yardımcı olacaktır.
Comments